Hayati bir NATO üye devleti ve Avrupa Birliği’nin aday bir üyesi. Ancak son yıllarda Türkiye, Avrupalı müttefiklerine karşı genellikle agresif bir tavır alırken, Moskova ile bağları daha da yakınlaştı. Şimdi iç sorunlar tırmanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha Batı’ya bakıyor.
Hem Asya hem de Avrupa ile ünlü olan Türkiye, destek, ticaret ve diplomasi için iki yöne bakıyor. Ancak bu, komşuları ve müttefikleriyle karşı karşıya gelebileceği anlamına gelir.
Türkiye’nin politikasını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şekillendiriyor. 1920’lerde Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Ankara’nın en etkili siyasetçisi.
Destekçileri için ülkeyi modernleştiren, kamu hizmetlerini geliştiren ve İslami köklerine sadık kalan bir kahramandır.
İtiraz edenlere göre, liranın değerinin düşmesine o başkanlık etti; medya bağımsızlığını boğdu ve ülkesini demir yumrukla yönetti.
Bu da Brüksel için gerçek sorunlara neden oldu. Ankara katılım müzakereleriyle meşguldü, ancak müzakereler çoktan durdu.
Türkiye, göçmenlerin Avrupa’ya ulaşmasını önlemede önemli bir tampondur. Ancak Suriye ihtilafındaki bağlılık seçimlerinde ve Dağlık Karabağ’daki son şiddet olaylarında Ankara’nın tutumları NATO ve AB’yi Kremlin’e karşı kışkırttı.
Yunanistan ile ilişkiler zor olmaya devam ediyor. Kıbrıs’ın işgal altındaki kuzey kesimi çözülmemiş bir sorun olarak kalmaya devam ediyor ve doğu Akdeniz’deki petrol arama hakları denizde çatışmalara yol açtı.
Cumhurbaşkanlığı damatlarının dostlukları Türkiye ve ABD’yi bir düzeyde yakın tuttu, ancak yönetim değişikliği Ankara’yı Oval Ofis’e kapısız bırakıyor.
Sonuç? Politika değişiyor. Para birimini istikrara kavuşturma girişimleri, uluslararası anlaşmazlıkları çözme girişimleri ve hatta Biden zaferini kabul etme girişimleri oldu.
AB ile ilişkiler gergin kalmaya devam ediyor, ancak her iki taraf da yakın zamanda bir sıfırlama umuyor.